Artvin Tarihi
Prof. Dr. Fahameddin Başar
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Başkanı
Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan ana yollar üzerindeki bir coğrafyada, Doğu Karadeniz dağlarını derin bir şekilde yaran Çoruh vadisinin sol yamacında yer alan Artvin ve çevresi, bu stratejik önemi dolayısıyla tarih boyunca çeşitli milletlerin egemenliği altında kalmıştır.
Milâttan önce 9. yüzyıldan itibaren Urartu Devleti’nin sınırları içinde olduğu bilinen bu bölge klasik çağda Kholkis adıyla anılıyordu. Antik kaynakların verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre bu coğrafyada 4. yüzyılda Kolkhlar, Makaronlar ve Taoklar gibi bir takım kavimler yaşamaktaydı. Daha sonra Kimmerler, İskitler, Oğuz-Partlar, Medler, Persler, Sasaniler ve Romalılar gibi devletlerin hâkimiyetini kabul etmiş olan Çoruh havzasındaki topluluklar ortaçağ başlarında Bizanslıların denetiminde idi. Milâttan sonra 7. yüzyıl ortalarında (646’da), Halife Hz. Osman döneminde İslâm topraklarına katılan Artvin ve çevresinin bu tarihten sonra Bizans ve İslâm orduları arasında birkaç defa el değiştirdiği bilinmektedir. Bu dönemde Bizanslılar ve Gürcüler bölgede savunma amaçlı kaleler inşa etmişlerdir. Nitekim bugün, Hopa ve Borçka üzerinden Çoruh vadisi ile Artvin’e ulaştığımızda bizi karşılayan tarihî Livane Kalesi, Müslüman ordularının akınlarını gözetlemek için 939 yılında inşa olunmuştu.
Selçuklu Döneminde Artvin
11. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya gelerek kısa bir süre içerisinde bu yarımadayı kendilerine yurt edinen Oğuz Selçuklu Türkleri 1068 yılında Çoruh boylarına da hâkim olmuşlardı. Daha sonra bölge bir süre Gürcüler’in eline geçmişse de sonra tekrar Selçuklu ülkesine katılmış ve bu dönemde Azerbaycan Atabegleri yönetiminde bir uç beyliği şeklinde idare edilmiştir. Artvin ve çevresinin 13. yüzyılda Moğol ve İlhanlı saldırılarına uğradığı, 15. yüzyılda ise Akkoyunlular’ın hâkimiyeti altına alındığı bilinmektedir. Fakat bu dönemde de mahalli idareciler olan Atabegler yönetimlerine devam ediyorlardı.
Artvin’de Osmanlı Hâkimiyetinin Sağlanması
Bölgemiz 16. yüzyıl başlarında, Şehzade Selim (Yavuz Selim)’in Trabzon valiliği döneminde Osmanlı Devleti’nin himayesinde yarı bağımsız bir şekilde idare edilmeye başlamıştı. Bununla birlikte bu sırada kısa bir dönem Safevilerin, zaman zaman da Gürcü Atabeglerin denetimine girmiştir. Nihayet bu bölge, Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566), Erzurum Beylerbeyi Dulkadirli Mehmed Han’ın 1536-1537 harekâtı sırasında kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı İdaresinde Bir Serhat Sancağı: Livane
Artvin, Osmanlı-Türk hâkimiyeti altına alındıktan sonra Yusufeli’ni de içine alan Livane sancağı kurularak önce Erzurum Eyaleti’ne bağlandı. Bir süre sonra elden çıktığı anlaşılan bu bölge, 1549’da ikinci vezir Ahmed Paşa’nın gayretiyle yeniden zapt edildi. 1578’de başlayan Osmanlı-İran mücadelesi sırasında bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti daha da sağlamlaştırıldı ve 1579’da Çıldır Eyaleti’nin kurulması ile bu eyalete bağlandı. Bölgemiz bu tarihten sonra 19. yüzyılın başlarına kadar sürekli olarak Türklerin hâkimiyeti altında kaldı. Ancak bu yüzyılda iki defa Rusların eline geçen Artvin ve çevresi, Haziran 1828’deki ilk Rus işgalinden sonra 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile tekrar Türk idaresi altına alındı. Fakat bu sırada Çıldır Eyaleti’nin merkezi Ahıska’nın Ruslara bırakılarak bu eyaletin kaldırılması üzerine, Şavşat ve Livane (Artvin) sancakları bu kez Trabzon Eyaleti’nin Batum Sancağı’na bağlı birer kaza merkezi oldu ve bu durum 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar devam etti.
Doksanüç Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)
Rusya’nın Balkan milletlerini Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik etmesi üzerine iki devlet arasında savaş kaçınılmaz olmuştu. 1877-78 yıllarında cereyan etmiş olan bu savaşa, Rumi Takvim’e göre 1293 yılına rastladığı için kısaca “Doksanüç Harbi” denildi. Savaş, Tuna’da ve Doğu Anadolu’da olmak üzere iki cephede devam ediyordu. Türk birlikleri Doğu cephesinde, bilhassa Erzurum, Artvin ve Acara yöresinde başarılı olmasına rağmen Rumeli’de ağır kayıplar vermekteydi. Plevne düşmüş, Edirne elden çıkmıştı. Ruslar Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’u tehdit etmeye başlamış, Yeşilköy’e kadar ilerlemişlerdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Rusya ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanmış olan bu savaş Osmanlı Devleti’ni siyasî, askerî, sosyal ve iktisadî bakımdan büyük ölçüde etkilemiştir. Şüphesiz savaşın en ağır sonuçlarından birisi, ilçeleriyle birlikte memleketimiz Artvin’in elden çıkmış olmasıdır.
Artvin ve Çevresinde Rus Hâkimiyeti (1878-1918) / Esaret Yılları
Çünkü Doksanüç Harbi’nden sonra iki devlet arasında imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın bir maddesine göre, Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere Kars, Ardahan ve Batum’u (Elviye-i Selâse) terk ediyordu. O sırada Batum Sancağı sınırları içinde yer alan Artvin ve çevresi de, söz konusu madde kapsamına girmiş oldu. Daha sonra Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya ve İtalya arasında yapılan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre de aynı madde kabul edildi ve bunun sonucu olarak ilimiz Artvin de Kars ve Ardahan ile beraber Rusya’ya bırakıldı.
Artvin Halkının Kurtuluş Mücadelesi
Ruslar, dedelerimizin “esaret yılları” olarak da andıkları bu dönemde birkaç cami ve mescidin yanındaki küçük medreselerin dışında bölgede bulunan bütün Türk Rüşdiye Mektepleri’ni (Ortaokul) kapatmış ve bölge insanının anayurtla olan her türlü haberleşme imkânını kesmişti. Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında bölgemiz Çarlık Rusyası kuvvetlerince işgal edildiği sırada, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Şubat 1879’da İstanbul’da imzalanan Muâhede-i Kat’iyye’nin 7. maddesine göre üç yıl içinde burada yaşayanların serbestçe göç etmesine izin verilince birçok Artvinli Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış, özellikle Kocaeli yarımadasının nüfusu seyrek kesimlerinde yeni kurulan köylere yerleşmişti. Bununla birlikte yöre halkının birçoğu ata yurdunu terk etmemiş ve Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar süren bu Rus işgali sırasında yeniden anavatana kavuşma umudunu hiçbir zaman yitirmemişti.
İlk Kurtuluş (Kasım 1914)
Nitekim Teşkilât-ı Mahsusa idaresinde toplanarak zaman zaman Ruslar’a karşı direnişe geçmiş olan atalarımız, Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı sırada, 1914 yılı Kasım ayında Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey idaresindeki, adını Melo (Sarıbudak) Köyü’nden alan Melo Sınır Taburu Artvin ve çevresindeki Rus birliklerini ağır bir bozguna uğratınca Ruslar bu bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Böylece Artvin ve çevresi 2 Kasım 1914’te geçici bir süre için de olsa esaretten kurtulmuştu. Ancak 4 ay kadar süren bu ilk kurtuluşun ardından Ruslar Artvin’i yeniden denetimleri altına aldılar.
İkinci Kurtuluş (Mart 1918)
Artvin’deki Rus hâkimiyeti bu sefer çok uzun sürmedi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Rusya’da Bolşevikler ihtilal yapınca Ruslar savaştan çekilmek zorunda kalmıştı. Bu durum üzerine yeni Sovyet Hükümeti ile 18 Aralık 1917’de imzalanan Erzincan Ateşkes Antlaşması uyarınca Ruslar Artvin’i tekrar boşalttılar. Bu sırada Ruslar; Kars, Ardahan ve Batum sancaklarında yaşayan halkın yapılacak oylama sonucuna göre, istedikleri takdirde Türkiye’ye bırakılmasını kabul etmiş ve bu karar üzerine yapılan oylama sonunda bölge insanının % 99’u Türkiye’ye katılmak isteyince Ruslar mecburen buna razı olmuşlardı. Daha sonra Polonya’nın Brest-Litovsk şehrinde imzalanan 3 Mart 1918 tarihli Brest-Litovsk Antlaşması da Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki sınırın 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (Doksanüç Harbi) öncesindeki şekline getirilmesini kabul ettiğinden, 1918 yılı Mart’ında Osmanlı birlikleri tekrar Artvin’e girdiler. Böylece 40 yıl süren Rus işgali sona ermişti.
Artvin İngilizlerin İdaresinde
Ancak Artvin, bu ikinci kurtuluştan sonra da Türklerin elinde uzun süre kalamadı. Çünkü bu sırada Birinci Dünya Savaşı sona ermiş ve Türk kuvvetleri Çanakkale Muharebeleri ile doğu cephesinin birçok mevziinde başarılı olmasına rağmen müttefikleri olan Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte mağlûp kabul edilmişti. Savaşın sonunda itilâf devletleri ile 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ne göre Osmanlı ordusunun 1914 tarihinden önceki sınırları gerisine çekilmesi gerektiğinden Artvin ve çevresi tekrar boşaltıldı ve bölge 17 Aralık 1918’de bu sefer İngilizler tarafından işgal edildi.
İtilaf Devletleri Yurdumuzu Paylaşıyor: Anadolu İşgal Altında
40 yıl kadar süren Rus işgalinden sonra bölgemiz İngiliz hâkimiyeti altına alınmıştı. Bu sırada yalnız memleketimiz Artvin değil, Anadolu’muzun her tarafı Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan itilâf devletlerince işgal edilmiş, yurdumuzun her köşesi Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler ve Yunanlılar arasında paylaşılmıştı. Osmanlı Devleti’nin Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı girmiş olduğu Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, İtilâf devletleri donanması, birkaç yıl önce savaşla geçemedikleri Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya ulaşmış ve sonra Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’u da ele geçirmişlerdi. İtilâf devletleri bununla da yetinmemiş, Fransızlar güney vilâyetlerimizi, İtalyanlar Antalya ve civarını, İngilizler Güney-doğu Anadolu’yu ve Yunanlılar Ege adaları ile İzmir ve çevresini işgal ederek yok etmeye çalıştıkları Osmanlı Devleti topraklarını paylaşmışlardı. Artvin’deki İngiliz işgali ise 1920 yılının Nisan ayına kadar sürmüş ve İngilizler buradan ayrılırken bölgeyi Gürcü birliklerine bırakmışlardı.
Yeni Bir Kurtarıcı: Mustafa Kemal (Atatürk) ve Türk Kurtuluş Savaşı
Yurdumuzun her tarafının İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında paylaşılmış olduğu bu sırada Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk milletinin kurtuluş mücadelesi başlamıştı. Anadolu’nun işgaline razı olmayan Türk halkı, Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevi ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın kurmuş olduğu Kuvâ-yi Milliye (Millî Kuvvetler) çatısı altında birleşerek “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” sloganıyla bağımsızlık için topyekûn harekete geçmiş, böylece Türk Kurtuluş Savaşı (Millî Mücadele) başlamıştı.
Ankara Hükümeti’nden Gürcistan’a Nota
Anadolu’nun her tarafında itilâf devletlerine karşı büyük mücadeleler verilerek işgal kuvvetlerinin ülkemizden çıkarıldığı bu Millî Mücadele sırasında Artvin ve çevresinin yeniden kazanılması, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ilk askerî ve diplomatik başarılarının sonunda gerçekleşti. Kâzım Karabekir Paşa kumandasındaki Onbeşinci Kolordu kuvvetlerinin, yeni Türkiye’nin ilk askerî zaferini 30 Ekim 1920’de Kars ilimizi kurtararak gerçekleştirmesinden sonra Artvin’in kurtuluşu meselesi, diplomasî yoluyla sağlanmaya çalışıldı. Bağımsız Türkiye’nin temellerini atmaya çalışan Ankara Hükümeti, 22 Şubat 1921’de Gürcistan Cumhuriyeti’ne verdiği sert bir ultimatom ile Ardahan ve Artvin’in boşaltılmasını istemiş, aksi halde askerî harekâtın başlayacağı bildirilmişti. O sırada Rusya’nın Gürcistan’ı işgale başlaması dolayısıyla bağımsızlığını yeni ilân etmiş olan Gürcistan Cumhuriyeti farklı bir cephede daha savaşacak durumda olmadığından Ankara hükümetinin notasına verdiği 23 Şubat 1921 tarihli cevapta Ardahan ile birlikte Şavşat ve Artvin’in de terk edileceğini bildirdi.
23 Şubat 1921: Şavşat, Ardanuç ve Artvin Yeniden Anavatan’da
Mustafa Kemal başkanlığındaki Ankara Hükümeti’nin bu diplomatik zaferi sonucunda Filibeli Hilmi Bey idaresindeki Türk birlikleri 23 Şubat 1921’de Ardahan’a girerek şehre hâkim oldular. Ardahan’da kurtuluş sevinci yaşanırken aynı heyecan Şavşat ve Artvin’de de başlamıştı. Nitekim birkaç gün sonra Ardahan’dan Şavşat’a doğru hareket eden Hamşioğlu İsa Bey idaresindeki birlikler 27 Şubat 1921’de buraya ulaştılar. Ardahan ve Şavşat’ın teslim alındığı sırada Trabzon’dan hareket etmiş olan Yenibahçeli Şükrü Bey kumandasındaki Türk birlikleri de 6 Mart akşamında Artvin’e gelerek buraya da hâkim oldular. Yeni Türk Hükümeti’nin diplomatik girişimleri sonucu ortaya çıkmış olan bu fiilî durum, daha sonra 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile de hukukileştirildi. Böylece Şavşat, Ardanuç, Artvin ve çevresi 43 yıl aradan sonra yeniden anavatana kavuşmuş, bölge halkının çektiği vatan hasreti sona ermişti. Artık Artvin, Mustafa Kemal Paşa’nın idaresinde İstiklâl Savaşı’ndan başarıyla çıkan yeni Türk Devleti’nin kuzey-doğu ucunda, 40 yıllık hasretin biterek anavatana kavuşmanın sevincini yaşayan şirin bir serhat şehri olmuştu.
Çoruh Vilâyeti Artvin Oluyor
Yeniden Anavatana kavuştuktan sonra idarî olarak önce dört buçuk ay müddetle Ardahan sancağına bağlanan ilimiz, 7 Temmuz 1921 tarihinde Artvin sancağı kurulunca bu yeni sancağın merkezi oldu. 1924 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin idarî teşkilâtında yapılan değişiklikle sancaklar vilâyet haline dönüştürülürken Artvin şehri yeni kurulan ve aynı adı taşıyan vilâyetin merkezi idi. Ancak bu vilâyet 1933 tarihinde lağvedilerek Artvin bir kaza merkezi haline getirildi ve bu sefer, aynı yıl kurulan ve merkezi Rize olan Çoruh vilâyetine bağlandı. Merkezi Rize olan bu Çoruh vilâyeti de 1934 tarihinde kaldırılarak yeni bir Çoruh vilâyeti kurulunca Artvin bu yeni vilâyetin merkezi oldu. Nihayet 17 Şubat 1956 tarihinde kabul edilmiş olan bir kanunla Artvin’in merkez olduğu ile verilen Çoruh adı da kaldırıldı ve bu ilin adı, merkezi gibi Artvin haline getirildi.
08 Artvin
Böylece, 08 il numarasıyla idarî teşkilât içerisindeki yerini almış olan ilimiz, sahip olduğu doğal güzellik ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra başta eğitim-öğretim olmak üzere her alanda yetiştirmiş olduğu kültürlü insanıyla yıllarca genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve refahı için canla başla çalışmış ve bu misyonunu bugün de sürdürmektedir.
Kaynakça
Muvahhid Zeki, Artvin Vilâyeti Hakkında Malûmât-ı Umumiyye, İstanbul 1928.
Komisyon, Çoruh-Şavşat, Tarih-Coğrafya-Folklor-Halk Edebiyatı, İstanbul 1945.
M. Âdil Özder (haz.), Artvin ve Çevresi 1838-1921 Savaşları, Ankara 1971.
Metin Tuncel, “Artvin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 3 (İstanbul 1991), s. 420-422.
Ayhan Aydın, “Mütareke ve Milli Mücadele Yıllarında Artvin”, Artvin. Artvinliler Hizmet Vakfı Yayın Organı, Sayı 7 (Kasım 1998, İstanbul ), s. 8-9.
Ayhan Aydın, “Birinci Dünya Savaşı’nda Artvin”, Artvin. Artvinliler Hizmet Vakfı Yayın Organı, Sayı 8 (Mayıs 1999), s. 4-7; Sayı 9 (Kasım 1999, İstanbul), s. 22-25.
Fahameddin Başar, “Artvin: Tarih, Coğrafya, İdarî Durum, Ekonomi, Turizm, Folklor ve Spor”, (Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız ile birlikte), Artvinliler Rehberi, Livane Ajans, Ankara 1991, s. 13-62.
Fahameddin Başar, “Kurtuluş Günlerinde Artvin”, Livane Aylık Kültür Turizm, Sanat ve Haber Dergisi, Yıl 2, Sayı 11-12 (İstanbul 1998), s. 5-8.
Fahameddin Başar, “Artvin Tarihi”, www.savsat.com.tr. İstanbul 2000.
Fahameddin Başar, “Artvin Tarihi”, 7 Mart / Yöresel Kültür, Turizm, Sanat ve Tanıtım Dergisi, Sayı 1 (İstanbul 2000), s. 5-7.
Fahameddin Başar, “7 Mart Artvin’in Kurtuluşu”, Artvin’in Sesi Çoruh. Kültür Tanıtım ve Turizm Dergisi, Yaz 2006 (İstanbul 2006), s. 3-7.
19. ve 20. Yüzyıl Belgelerinde Artvin: Göğe Komşu Topraklar, Editör: Polat Safi, T.C. Artvin Valiliği Yayınları, Ankara 2007.